Özet
Önceki bölümün sonunda ve bu bölümün başında yazar, okurlarının ruhsal haliyle ilgili tedirginlik ifade ediyor. Yazar, Mesih’in Başkâhinliği konusu hakkında anlatım yapmak isterken, hissettiği tedirginlik yüzünden tekrar uyarıda bulunuyor. Uyarıda kimliğini belirtmediği bir grup imanlının ruhsal olarak düştüğünü varsayıyor. Bu insanlar, yanlış eylemleriyle Mesih’i aşağılıyorlar. Onların baştan beri kurtuluşa sahip olup olmadıkları belirsizleşmiş. Sonra bu bölümde yazar, her bir kardeşin sadık kalmış ataları örnek olarak almasına ve Tanrı’nın değişmez sözüne güvenerek imanda ilerlemesine dair teşvik veriyor. Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaadi ve andı anlatarak yazar, miras olarak aldığımız vaatlerin güvenilirliğini vurguluyor. Bu bölüm sonunda yazar tekrar Mesih’in Melkisedek kâhinlik nizamına göre Başkâhin olması konusuna dönüyor.
1-2Bunun için Mesih’le ilgili başlangıç sözünü geride bırakıp; ölü işlerden tövbe, Tanrı’ya iman, ritüel yıkamalarla ilgili öğreti, el koyma, ölümden diriliş ve ebedi yargı konuları hakkında tekrar temel atmadan, olgunluk üzerine yönlendirilelim. 3Tanrı izin verirse bunu yapalım.
Ayet 1-3’te yazar, okurlarının Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle ruhsal olgunluğa (5:14) ilerlemelerini istiyor ama “Tanrı izin verirse bunu yapalım” diyor. Ayet 4-6’da hangi durumda ilerlemelerinin imkânsız olacağını söylüyor. Ayet 7-8 daha temel bir probleme geçiyor: olgunluğa ilerlemeyen insan gerçek imanlı olmayabilir.
İbraniler yazarı “Mesih’le ilgili başlangıç sözünü geride bırakıp” okurlarıyla beraber olgunluğa ilerlemek istiyor. Önceki bölümün 12. ayetinde “sizin Tanrı’nın sözlerinin başlangıç ilkelerini size öğretecek birine tekrar ihtiyacınız var” dedi. Temel bilgiye tekrar ihtiyaçlı oldular ama İbraniler yazarı temel bilgiyi bırakıp ilerlemek istiyor. Aynı şekilde her iki ayette “tekrar” sözcüğünü kullanıyor (“tekrar temel atmadan”). Kitabın okurlarının tekrar baştan öğretilmeye ihtiyacı var ve olgun değiller ama buna rağmen yazarın umudu var.
Bu ayetlerde altı konu var. Yahudilikten gelmiş bu kardeşler bu altı konuyla ilgili bilgi almışlar. İbraniler yazarı bu bilgiyi bir temel olarak tarif ediyor. İlk konu “ölü işlerden tövbe” dir. Yazar “günahlardan tövbe” demedi. 9:14’te aynı “ölü işler” ifadesi kullanılıyor. “Ölü işler” ifadesi, bir kişinin eski hayatının kötü davranışlarını içerir ama ondan daha geniş kapsamlı da olabilir. Yahudilik çerçevesine göre düşünürsek, bir insanın Yasa aracılığıyla kendi doğruluğunu oluşturma çabaları da ölü işlerdir (bakın Romalılar 10:1-4). İkinci temel konu Tanrı’ya imandır. 1. Petrus 1:18-21’e göre Tanrı’ya iman etmek, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı’ya iman etmektir. Kalan dört konu özellikle Yahudilerin ilgilendiği temel öğretileri içeriyor: “ritüel yıkamalarla ilgili öğreti, el koyma, ölümden diriliş ve ebedi yargı.”
Bunlardan birincisi “ritüel yıkamalarla ilgili” dir. İncil’in Grekçesinde, burada kullanılan kelime dört kez bulunuyor: Markos 7:4,8; İbraniler 6:2; 9:10. Kullanılan kelimenin şekli çoğuldur: “yıkamalar.” Yahudilerin çok sayıda yıkama ritüeli vardı, ama bu ritüeller bir insanın içini temizleyemedi. Son dört konunun ikincisi el koymadır. Yakmalık sunular, esenlik sunuları ve günah sunuları getirilince sunuyu getiren kişinin, elini kurban olacak hayvanın başı üzerine koyması gerekiyordu (Levililer 1:4; 3:2; 4:4). Böylece sunuyu getiren kişi kendisini sunulan kurbanla özdeşleştiriyordu. Ancak Yasa’nın belirttiği sunuların esas amacı, Rab İsa’nın sunulacak olan kurban olarak ölümünü resmetmekti. Son dört konunun üçüncüsü ölülerin dirilişidir. Yahudilerde Saduki mezhebi vardı. Sadukiler ölümden dirilişe inanmıyorlardı ama Rab İsa’nın onlara söylediği gibi (Matta 22:23-32) yanılıyorlardı. Son dört konunun dördüncüsü ebedi yargıdır. Ölümden dirilişe inanmayanlar (Sadukiler gibi) ebedi yargıya da inanmazlar. Fakat Rab İsa ebedi yargının olduğunu söyledi (örneğin Matta 25:46).
İbraniler yazarı bu altı konuyla ilgili olarak tekrar bir bilgi temeli kurmak yerine olgunluk üzerine ilerlemek istiyor ama “Tanrı izin verirse” diyor. Hangi durumda Tanrı buna izin vermez? Ayet 4-8’de bu durum anlatılacak.
4Çünkü bir kez aydınlanmış, göksel armağanı tatmış, Kutsal Ruh’a paydaş olmuş, 5Tanrı’nın iyi sözünü ve gelecek çağın kuvvetlerini tadıp 6düşmüş olanları tövbe konumuna yenilemek imkânsızdır; Tanrı’nın Oğlu’nu kendileri için tekrar çarmıha germekte ve aşağılanmaya maruz bırakmaktadırlar.
Bu ayetlerin Grekçesinin gramatik oluşumu önemlidir. Varsayılan yedi olay, art arda yazılan yedi ortaçla ifade ediliyor: ilk beş ortaç, olmuş olan olay şeklinde ve son iki ortaç, şimdi aktif olmakta olan olay şeklinde. İbraniler yazarı ilk beş ortaçla bir grup insanın profilini çizdi. Profili çizilen kişiler aydınlandı, göksel armağanı tattı, Kutsal Ruh’a paydaş oldular, Tanrı’nın iyi sözünü ve gelecek çağın kuvvetlerini tattılar – ve düştüler. Bu sözlerle profili çizilen kişiler imanlılardır. Özellikle “Kutsal Ruh’a paydaş olmuş” ifadesini 3:14-15 ayetlerinin “iman özünün başlangıcını sona kadar sıkı tutarsak Mesih’e paydaş olmuşuz” sözüyle kıyaslarsak, bu profilin gerçek imanlılara ait olduğunu anlarız. (“Aydınlanmak”la ilgili olarak da 10:32 ayetine bakınız.) Bu profile sahip olanların ne şekilde düştüklerini bilmiyoruz ama sonraki iki ortaçtan bir ipucu alıyoruz. Bu iki ortaca göre profili çizilen insanlar Tanrı’nın Oğlu’nu kendileri için tekrar çarmıha germekte ve aşağılanmaya maruz bırakmaktadırlar. Kitabın okurlarının yaşadığı dönemdeki İsrail’i düşünürsek bahsedilen durum hakkında fikir sahibi olabiliriz. Rab İsa Mesih’le ilgili Müjde sözünü benimsemiş ama sonra Yahudiliğe dönmüş bir kişi, kendi geçmişinde yaptığı gibi, bağış sunuları ve günahlar için kurbanlar (5:1) getirmek için tekrar Yahudilerin tapınağına gider. Eski antlaşmaya göre sunulan kurbanlar, Mesih’in kurban olarak öleceğini önceden resmediyordu. Ama Mesih’in ölümü ve dirilişinden sonra sunulan bir kurban, Mesih’le ilgili Müjde sözüne aykırı olan bir resim çizer. O kurbanı sunan kişi Tanrı Oğlu’nu kendisi için tekrar çarmıha germekte olur. Mesih’in kurban işi tamamlandı; Mesih tekrar ölmez. Eski antlaşma sistemine göre tekrar kurban getiren kişi, Mesih’in aşağılanmaya maruz kalmasına sebep olur.
Önemlidir ki yazar “siz öylesiniz” veya “sizden bazıları öyledir” demiyor. Hatta profilini çizdiği insanların kimler olduğunu söylemiyor. Ayrıca 9. ayette “sizinle ilgili daha iyi ve kurtuluşa ait şeylerden eminiz” diyor. Yani yazar, tarif ettiği insanları varsayıyor ve o duruma göre uyarı veriyor. Ama bahsettiği insanların kimliklerini belirsiz bırakmıştır.
Ayet 4-6’nın kilit sözü 6. ayette bulunuyor: profili çizilen kişileri yeniden tövbe durumuna getirmek imkânsızdır. Bu ayetin Grekçesinde kullanılan iki ortacın çeşidinin önceki beş ortacın çeşidinden farklı olmasının önemi büyüktür. Yazar, “bunu yaptıkları için olanları tövbe konumuna yenilemek imkânsızdır” şeklinde olayı anlatmadı. Yazar, bunu “yapmakta oldukları için olanları tövbe konumuna yenilemek imkânsızdır” şeklinde anlattı (“Tanrı’nın Oğlu’nu kendileri için tekrar çarmıha germekte ve aşağılanmaya maruz bırakmaktadırlar”). Demek ki bu insanlar için hâlâ umut vardı. Bahsedilen insanlar tekrar kurban sunan kişiler oldularsa, onların bu eylemi bırakmalarına kapı hâlâ açıktı.
7Çünkü üzerine sıkça yağan yağmuru içen ve kimler için işleniyorsa onlara faydalı bitki üreten toprak Tanrı’dan bereket alır. 8Ancak dikenler ve devedikenleri üreten arazi yararsız ve lanete yakındır; sonu yakılmaktır.
6. ayet, ayet 4-5 ve ayet 7-8 arasında bir köprüdür. İbraniler kitabının önceki bölümlerinde yazar, Müjde’yi benimsemiş ama henüz iman etmemiş Yahudilere uyarı ve iman çağrısı verdi. Bu bölümün bu ayetlerinde de benzeri bir uyarı bulunuyor. Kitabın okurlarının çoğu, bu bölümün 4-5 ayetlerinde yazılan “aydınlanmış, göksel armağanı tatmış, Kutsal Ruh’a paydaş olmuş, Tanrı’nın iyi sözünü ve gelecek çağın kuvvetlerini tatmış” fiillerinin kendilerine uygun olduğunu düşünürler. Ama 6. ayetin bıçak kadar keskin sözleri, kitabın her okurunu kendisini tartmaya çağırır. Önemlidir ki 7-8 ayetlerinde tarif edilen durumlar da, 6. ayette olduğu gibi, şimdiki zaman ortaçlarıyla ifade edildi. Art arda gelen ve paralel gramatik dizilişte olan bu ayetleri (6,7,8) birbiriyle bağlantılı olarak görmek doğru görünüyor. Bu bağlantıya göre 6. ayetteki durumda bulunan kişi her iki yöne gidebilir: karar vermek zorundadır. Yapmakta olduğu eylemleri bırakırsa bereket alabilir (ayet 7) ama aynı şekilde devam ederse lanetlenir (ayet 8). İbraniler yazarı böylece 3:6 ve 3:14’te yazdığı prensibi tekrarlıyor: gerçek kardeş Müjde sözünde devam eder. Tanrı’nın sözüne karşılık olarak nitelikli şekilde kötü meyve veren kişi gerçek kardeş değildir; “lanete yakındır” (bkz. 8:13; benzer bir ifade kesin olacak bir olay için kullanıldı: eski antlaşma “ortadan kaybolmaya yakındır”). Sonuçta 7-8 ayetlerine göre, kalıcı olarak Yasa’ya güvenmeye dönen kişi gerçek imanlı değildir.
Ayet 1-3’te yazar, okurlarıyla beraber ruhsal olgunluğa ilerleme isteğini ifade etti. Ama sonra “Tanrı izin verirse” koşulunu ekledi. Hangi durumda Tanrı buna izin vermez? Sonraki ayetlerden hangi dersi almamız gerekir? Bir kardeş Müjde sözüne sırt çevirip Müjde’ye aykırı olan bir inanç sistemine bağlı olarak eylemlerde bulunuyorsa, o kardeş, o halde olduğu sürece tövbeye yenilenemez. Ruhsal olgunluğa da ilerleyemez. Karar verip Müjde’ye aykırı olan eylemlerini bırakması gerekiyor. Fakat kesin bir kararla yanlış hareketlerde bulunmaya devam ederse, bu kişinin baştan beri gerçek imanlı olmama ihtimali var. Bildiğimiz gibi, yalnızca Tanrı bir insanın yüreğini bilir.
Bu noktada 1. Korintliler 11:32’yi hatırlamamızda fayda var: Dünyayla beraber mahkûm olmayalım diye, yargılanmakla Rab tarafından terbiye ediliyoruz. Gerçek bir imanlının günahta devam edemeyeceğinin sebeplerinden biri, Rab’bin disiplinidir. Rab, gerçek bir kardeşin günahta devam etmesini disiplin yoluyla durdurur. Dünyayla beraber mahkûm olmayalım diye günahta devam etmemizi engellemek için gerekirse Rab canımızı disiplinle alır.
9Böyle konuşsak da, sevgili kardeşler, sizinle ilgili daha iyi ve kurtuluşa ait şeylerden eminiz. 10Çünkü Tanrı adaletsiz değildir; işinizi, kutsallara hizmet etmiş ve hizmet etmekte olmakla O’nun ismine gösterdiğiniz sevgiden kaynaklanan emeği unutmaz. 11-12Ama, tembel olmak yerine imanla ve sabretmekle vaatleri miras alanların örneğine uyan kişiler olmanız için sona kadar umudun tam güvenine sahip olmaya her birinizin aynı gayreti göstermesini arzu ediyoruz.
Yazar, “sizinle ilgili daha iyi ve kurtuluşa ait şeylerden eminiz” dedi. Bu söz çok önemlidir. Verdiği uyarıya rağmen, İbraniler yazarı okurlarının gerçek imanlılar olduklarına inanıyor. Ayrıca, “kurtuluşa ait şeyler” ifadesinden, gerçek kurtuluşun göstergelerinin mevcut olduğunu anlarız.
Kitabın okurları diğer kardeşlere hizmet ederek sevgi göstermekle imanlılar olarak ruhsal meyve verdiler. Kitabın yazarı okurlarının her birinin aynı şekilde güçlü ve dayanıklı bir umut göstermesini istiyor. Böylece tembel olmayıp Tanrı’nın vaatlerine mirasçı olanların örneğine uyarlar. Sadece toplu olarak, bu şekilde hevesle devam etmeleri yeterli değildir; “her birinin” sorumluluğu vardır.
13-14Çünkü Tanrı İbrahim’e vaatte bulunduğu zaman, ant içecek daha üstün bir varlık olmadığı için, “Seni bereketledikçe bereketleyecek ve çoğalttıkça çoğaltacağım” diyerek Kendi üzerine ant içti. 15Ve böylece İbrahim sabrederek vaade kavuştu. 16İnsanlar ise daha büyük bir varlığın üzerine ant içerler ve her tartışmanın sonu antla bağlanır. 17Ant aracılığıyla tasarısının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha da fazla göstermek isteyen Tanrı, antla araya girdi. 18Önümüzdeki umuda tutunmak için sığınmaya kaçan bizler güçlü teşviğe sahip olalım diye Tanrı, yalan söylemesi imkânsız olan iki değişmez eylem aracılığıyla bunu yaptı.
Ayet 12’de yazar, “imanla ve sabretmekle vaatleri miras alanlarından” bahsetti. Sabrederek Tanrı’nın vaadine kavuşan kişilerden biri de İbrahim’dir. Tanrı’nın antla İbrahim’e verdiği “seni bereketledikçe bereketleyecek ve çoğalttıkça çoğaltacağım” vaadi Yaratalış 22:15-18’de bulunuyor. Yukarıdaki ayet 15’e göre “böylece İbrahim sabrederek vaat edileni elde etti.” İbrahim ve soyu kısmî olarak Tanrı’nın vadettiği bereketi kendi yaşam sürelerinde aldı (Yaratılış 24:1; 25:11,21; Yasa’nın Tekrarı 1:10). Ama gelecekte İbrahim’in kendisi ve gerçek imanlılar olan İbrahim’in soyu Tanrı’nın vaatlerinin tam doluluğuna kavuşacak (bkz. İbraniler 11:9-10,13,39-40).
Tanrı, İbrahim’e verdiği vaadin değişmezliğini o vaadin mirasçılarına vurgulamak istedi. Bunun için Tanrı sözünü verirken Kendi üzerine ant içti. Tanrı yalan söyleyemez çünkü yalan söylemek O’nun karakterine aykırıdır. Buna göre bu iki değişmez ilan, Tanrı’nın sözü ve Tanrı’nın andı, O’nun sözüne güvenenlere güçlü teşvik kaynağıdır. 17. ayet “vaadin mirasçıları”ndan bahsediyor. 18. ayette bu insanlardan “önümüzdeki umuda tutunmak için sığınmaya kaçan bizler” şeklinde söz ediliyor. Bu iki ayet arasındaki bağlantı çok anlamlıdır. Her insanın, günahlarının hak ettiği mahkûmiyetten bir kurtuluş yoluna, bir kaçış yoluna ihtiyacı var. Mesih’in ölümü ve dirilişi insanlara bir kurtuluş yolu açtı. Mesih’e iman etmiş olan “bizler” (hem kitabın ilk okurları hem de bugün Mesih’e iman edenler), bu güvenilir kurtuluş umuduna tutunmak için, sığınmacılar gibi geldik. Ayet 17-18’deki bağlantıdan iki önemli prensip öğreniyoruz: (1) İbrahim’e verilen vaat, çekirdek şeklinde Mesih’in getireceği kurtuluş umudunu içeriyordu ve (2) bu kurtuluş umuduna tutunanlar İbrahim’e verilen vaadin mirasçılarıdır (ayrıca bkz. Efesliler 3:1-6).
19-20Canın bir çapası olarak bu umuda sahibiz. Bu umut hem güvenilirdir hem de sabittir. Melkisedek kâhinlik nizamına göre ebediyen Başkâhin olmuş İsa’nın bizim için Öncü olarak girdiği perdenin arkasına bu umut giriyor.
Tanrı’nın İbrahim’e verdiği bereket vaadinin sağladığı umut, o umuda tutunanların canları için ruhsal bir çapadır. Bu umut, tapınağın en kutsal yerine girebilmemizi sağladı. Demek ki bu vaadin bereketinde, vaadin mirasçılarının günahlarının arınması vardı.
Bu bölümün son cümlesinde İbraniler yazarı 5:10 ayetinin sözüne dönüyor. 5:11-6:20 bölümü bir parantez oluşturuyor. Bu son ayetlerden itibaren yazar tekrar İsa’nın Melkisedek kâhinlik nizamına göre başkâhinimiz olması konusuna dönüyor. İsa, Tanrı’nın halkının Öncüsü olarak en kutsal yere girdi. Tanrı’nın halkı da İsa’nın ardından Tanrı’nın huzuruna girer. Bu ayet 9:12’de bulunan gerçeği öngörüyor.