Özet
Bu bölüm İsa Mesih’in Başkâhinliğini açıklıyor ve bunu teyit ediyor. Önceki bölümün son ayetlerinin (4:14-16) devamı olarak 5:1-10 ayetleri Mesih’in Başkâhin olarak atanmasını anlatıyor. Kitabın yazarı okurlarını iman kararıyla Mesih’e Başkâhin olarak boyun eğmeye çağırıyor. Yazar, Mesih’in Melkisedek kâhinlik nizamına göre Başkâhin oluşu konusunun derinliğine inmek istiyor ama okurlarının hâlâ ruhsal olarak olgun olmadıklarından dolayı devam etmek yerine onları azarlıyor.
1Çünkü her başkâhin, hem bağış sunularını hem de günahlar için kurbanları sunmak üzere, Tanrı’ya yönelik görevlerde insanlardan belirlenip insanlar adına atanır.
Bu ayette kitabın yazarı başkâhinlik makamını ve rolünü anlatıyor. Bir başkâhin insan olmalıdır. Çünkü insanları Tanrı önünde temsil edecek. Hem bağış sunuları hem de günahlar için kurbanları sunar. Musa’ya verilen Yasa'ya göre iki çeşit sunu vardı: hoş kokulu sunular (yakmalık, tahıl, esenlik) ve hoş kokulu olmayan sunular (günah, suç) [bkz. Levililer 1-7].
2Bilgisiz olanlara ve yoldan sapanlara acıyabilir çünkü kendisi de zayıflıkla kuşatılmıştır. 3Bundan dolayı halk için olduğu gibi, kendisi için de günahlara karşılık olarak sunu getirmelidir.
Adem’in çocukları oldukları için, Harun ve soyundan gelen başkâhinler Adem gibi günahkârdı. Kendi günahları yüzünden zayıf kaldılar. Bundan dolayı diğer insanların zayıflığına acıyabiliyorlardı. Harun’un soyundan gelen başkâhinlerin, zayıflıkları yüzünden, yalnızca halkın değil kendilerinin günahları için de kurban sunmaları gerekiyordu. Yazar bu gerçeği, Mesih’in günahsızlığıyla karşılaştırarak tekrar 7:26-27 ayetlerinde konuşacak.
4Kimse kendi kendine başkâhin olma şerefini almaz; ancak Harun gibi, Tanrı tarafından çağrılan kişi [bu görevi alır]. 5Böylece Mesih de başkâhin olmak için kendi kendini yüceltmedi; aksine O’na “Sen Oğlumsun, bugün Sen Benden doğdun” diyen Tanrı [O’nu atadı]. Yine Tanrı başka bir yerde de şöyle dedi: 6“Sen Melkisedek kâhinlik nizamına göre ebediyen kâhinsin.”
Sadece Tanrı’nın bu göreve çağırdığı bir kişi başkâhin olabilir. Örneğin Harun Tanrı tarafından başkâhin olarak atandı (Levililer 8:1-9). Mesih’in de Baba tarafından Başkâhin olarak atandığını göstermek için İbraniler yazarı Mezmur 2:7 ve Mezmur 110:4 ayetlerinden alıntılar seçti. Bu alıntı seçimi ilginçtir, çünkü Mezmur 2 direkt olarak kâhinlikten bahsetmiyor. Bu mezmur Tanrı Oğlu Mesih’in Oğul haklarına kavuşması, özellikle Kral olarak atanmasıyla ilgilidir. Ama Mezmur 110, Mesih’in “Melkisedek kâhinlik nizamına göre” kâhin olacağını belirtmekle, Melkisedek’in her iki makama sahip olduğu gibi Mesih’in de hem Kral hem Kâhin olacağını da belirtti (bkz. Yaratılış 14:18-20). Bu iki alıntının birlikte kullanılmasından, Mesih’in oğulluk haklarına kavuşmakla hem Kral hem de Kâhin olarak atandığını anlarız.
7Bedeninde bulunduğu günlerde, güçlü feryat ve göz yaşlarıyla O’nu ölümden kurtarabilecek güçte olan Tanrı’ya dilekler ve yalvarışlar sunup hürmetkârlığından dolayı işitilmişken, 8Oğul olduğu halde, çektiği acılardan itaati öğrendi. 9-10Tamamlanmış ve Melkisedek kâhinlik nizamına göre Başkâhin olarak Tanrı tarafından atanmış olup O’na itaat edenlerin hepsi için ebedi kurtuluşun kaynağı oldu.
Bu ayetlerin gramatik oluşumu anlamlıdır. Grekçe metininde paralel biçimde olan dört tane fiil (ortaç) var: “dilekler ve yalvarışlar sunmuş,” “hürmetkârlığından dolayı işitilmiş,” “tamamlanmış” ve “Başkâhin olarak Tanrı tarafından atanmış.” Bu dört ortaç bir süreci tarif ediyor. Getsemani bahçesinde Mesih Babasına dua etti (dilekler ve yalvarışlar sundu; bkz. Matta 26:39,42,44). Dirilişinde ölümden kurtarıldı (hürmetkârlığından dolayı işitildi; bkz. Elçilerin İşleri 2:24). Bâşkahin olmak için önce kurban olarak ölmesi gerekiyordu (bkz. İbraniler 8:3). Böylece “tamamlandı.” Sonra Tanrı tarafından Başkahin olarak atandı.
Yedinci ayetin sözleri Mezmur 22:24 ayetinin sözünün tamamlaması olabilir: “Çünkü O mazlumun çektiği sıkıntıyı hafife almadı, Ondan tiksinmedi, yüz çevirmedi; Kendisini yardıma çağırdığında ona kulak verdi” (Kutsal Kitap). Yazar, İbraniler 2:12 ayetinde de aynı Mezmur’un 22. ayetinden Mesih’le ilgili bir alıntı kullandı.
Ayet 7-10’da bulunan dört ortacın ilk ikisinden sonra şu sözler geliyor: “Oğul olduğu halde, çektiği acılardan itaati öğrendi.” Bu sözlerin konumu anlamlıdır: ilk iki ortaçtan sonra ve son iki ortaçtan önce. Başkâhin olarak atanmadan önce Mesih’in, ölümünü ve dirilişini kapsayan bir süreçten geçmesi gerekiyordu. Burada “Oğul” unvanını da düşünmeliyiz. Bu dünyanın oğulları söz konusu olsaydı “oğul olduğu için itaati öğrendi” denmeliydi. Ama ayet “Oğul olduğu halde…itaati öğrendi” diyor. Burada konuşulan “Oğul” ayet 5-6’da Kral ve Kâhin olarak atanması ilan edilen Kişi’dir. Ama bu bağlantı da aklımıza bir soru getirir. Tanrı’nın Kral ve Kâhin olarak seçtiği kişi itaat edilmeye layıktır. Ancak 8. ayete göre Kral ve Kâhin olarak atanacak olan İsa Mesih itaati öğrendi. Yüceliğe layık olan Mesih neden böyle alçaltıldı? Oğul “itaati öğrendi” ne demek ve bu neden gerekiyordu? Kusursuz bir insan olan İsa zaten Baba’ya itaatkâr değil miydi? Yuhanna 8:29’da İsa şöyle konuştu: “Beni göndermiş Olan, Benimledir. Baba Beni yalnız bırakmadı. Çünkü Ben, her zaman O’nu hoşnut eden işleri yaparım.” İsa her zaman tümüyle Baba’ya itaat eden bir insandı. İbraniler 10:7 ayetinde dünyaya gelişiyle ilgili İsa’nın kendi sözleri bulunuyor: “İşte, geldim (kitabın tomarında hakkımda yazılmıştır), ey Tanrı, Senin isteğini yapmak için.” 1. Yuhanna 4:14 şöyle diyor: Baba Oğul’u dünyanın Kurtarıcısı olarak göndermiştir. Babası O’nu gönderdi; Oğul itaat ederek geldi. O zaman ne anlamda Oğul çektiği acılardan “itaati öğrendi”? Filipililer 2:8 şöyle diyor: İnsan görünümünde bulunup kendisini alçalttı. Ölüme, hatta çarmıh ölümüne, itaatkâr oldu [γενόμενος ὑπήκοος μέχρι θανάτου]. İsa’nın itaatkârlığının derinliği kanıtlanmamış olarak kalmadı; en uç noktaya kadar eyleme geçirildi. Getsemani bahçesinde tutuklanmak üzereyken ve çarmıhta ölmek üzere olduğunu bilerek İsa şöyle dua etti: “Babam, mümkünse bu bardak benden uzaklaştırılsın. Fakat benim istediğim gibi değil, senin istediğin gibi olsun.” (Matta 26:39). İsa bütün insanların günahlarını çarmıhta kendi üstüne almak üzereydi. Böyle korkunç bir kirlilik Mesih’in kutsal karakterine aykırıydı. Babasının gazabını üstüne alması sözle anlatılmaz bir acıydı. İsa’nın bunu istememesi doğru, haklı ve kutsaldı. Ama Babası doğru, haklı ve kutsal olarak bunu istedi. İsa ömrü boyunca hiç istek çelişkisi olmadan itaat etmişti. Şimdi Babasının kutsal isteğine boyun eğip itaat etti. Bu anlamda İsa “itaati öğrendi.” Kusursuz karakteri kanıtlandı. Babasının planına uyarak insanların günahlarının ölüm bedelini ödedi. Ayet 9-10’da bulunan ortaçların anlamı gerçekleşecekti: İsa Mesih süreci bitirmekle Kurtarıcı olmak için tamamlandı ve Başkâhin olarak atandı. Acı çekerken de İsa’nın Tanrı Oğlu olduğunu 8. ayet çok net şekilde ifade ediyor.
Sonuç olarak Mesih, O’na itaat edenlere ebedi kurtuluşun kaynağı oldu. Ayet 8’in “çektiği acılardan itaati öğrendi” cümlesiyle 9-10 ayetinin “O’na itaat edenlerin hepsi için ebedi kurtuluşun kaynağı oldu” cümlesi arasındaki bağlantıyı düşünmeliyiz. İsa’nın Babasına itaat ettiği gibi bizim de O’na itaat etmemiz gerekiyor. Başkâhinimiz olduğuna göre O’na boyun eğmeliyiz. Bizim adımıza kurban olmuş Kişi O’dur. Bu ayetlerde kitabın yazarı okurlarında kesin iman kararını tekrar istemektedir. Yasa’ya güvenmeye dönmek kabul bulacak bir seçenek değildir.
Yukarıda okuduğumuz 5:4 ayeti şöyle diyor: “Kimse kendi kendine başkâhin olma şerefini almaz.” Başkâhinlik olma şerefini İsa Kendisine almadı. Ayet 9-10’un dediği gibi İsa Tanrı tarafından Başkâhin olarak atandı. Bu ayetlerle İbraniler yazarı 4:14’te söylediği söze dönmüş olup 4:14 – 5:10 bölümünü tamamladı. Rab İsa Mesih’in Başkâhinliği konusunu konuşmakla kitabın yazarı hem okurlarının Mesih’e yaklaşmasına teşvik vermek istiyor hem de 7:12’deki gerçeğe doğru gidiyor: “Sonuçta kâhinlik değişince mecburen yasa da değişir.” Okurlarının Yasa’ya güvenmeye dönmelerini istemiyor.
11Bununla ilgili söyleyecek sözümüz çok, ama kulaklarınız işitmekte ağırlaştığından anlatması zordur. 12Çünkü bunca zaman sonra sizler öğretmenler olmalıyken, sizin Tanrı’nın sözlerinin başlangıç ilkelerini size öğretecek birine tekrar ihtiyacınız var ve katı yiyecek yerine süte ihtiyaçlı olmuşsunuz.
Ayet 12’de kitabın okurlarının ruhsal hayatı ile ilgili önemli ipuçlar var: “Tanrı’nın sözlerinin başlangıç ilkelerini size öğretecek birine tekrar ihtiyacınız var ve katı yiyecek yerine süte ihtiyaçlı olmuşsunuz.” Demek ki bu kardeşler ruhsal olgunlukta geriye doğru gittiler. “Tekrar” temel öğretiye ihtiyaçlı oldular. Süte ihtiyaçlı değilken süte ihtiyaçlı oldular. Ayet 11’de aynı gerçeklik ifade edildi; yazar Melkisedek’le ilgili daha geniş bir açıklama yapardı ama okurlarının kulakları ağırlaştığından, öyle bir açıklama zor olur. Bir gerileme oldu. Bu ayetlerden önemli bir prensip öğrenebiliriz: gerçek bir imanlı, ruhsal gelişimde geriye doğru gidebilir. Ama 3:6,14’te gördüğümüz gibi gerçek bir imanlı Mesih hakkındaki Müjde’yi bırakıp Yasa’ya güvenmeye dönmez.
13Çünkü süte bağlı olan herkes bebek olduğu için doğruluk sözüyle ilgili deneyimsizdir. 14Oysa katı yiyecek olgunlara aittir; deneyim yoluyla duyuları iyi ile kötüyü ayırt etmek için eğitilmişlerdir.
Olgunluk sadece bilgiye sahip olmaktan kaynaklanmıyor; bilgiyi uygulayan kişinin duyuları iyi ile kötüyü ayırt edebilir. Sonra olgun olmuş kişi katı yiyecekle beslenebilir. Bu prensibe göre yazar, okurlarının olgun olmadığını söylemekle onların iyi ile kötüyü ayırt edemediklerini de söylemekteydi. Bu değerlendirme yazarın 6:5 ayetinde söyleyeceği sözle de bağlantılı olabilir: “Tanrı’nın iyi sözünü ve gelecek çağın kuvvetlerini tadıp… ” Tatmak bir duyudur. Duyularını eğitmemiş bir kardeş tatmış olduğu Tanrı sözünün iyiliğinin farkına varamayabilir.