Özet
Önceki bölümde yazar, İsa’nın ölümü ve dirilişinden önce yaşamış olan ataların imanını örnek olarak gösterdi. Bu bölümde yazar, İsa’nın ölümü ve dirilişinden sonra yaşayan okurlarının, bu iman örneklerinden teşvik alarak önlerindeki iman maratonunda İsa’ya odaklanıp hiçbir engele fırsat vermeden koşmaları gerektiğini söylüyor. Bu kardeşlerin yorulmadan bu maratonda koşabilmeleri için, yanlış dini baskıların getirdiği duygusal ağırlığı kenara bırakmakla beraber, hayatlarında Tanrı’nın disiplinine sebep olan kendi günahlarından da ayrılmaları gerekmektedir. Bu kardeşler, maratonda kendilerini kuşatıp Mesih’ten uzaklaştırmak niyetinde olan bu yanlış dini baskıları kenara bırakabilmeleri için, kurtuluş sağlamış olan İsa’ya odaklanmalıdırlar. Ayrıca, Mesih’in sağladığı kurtuluşu hafife alan insanların, gerçek imanlıların aralarında bulunmalarına izin vermemelidirler. Yasa Antlaşmasına dönmek, dünyasal Sina Dağı’na dönmek gibi olur. Sina Dağı’na dönmek, Mesih’e iman etmiş olan bir kişinin aldığı kurtuluşa aykırı olur. Çünkü Mesih’in kanının sağladığı Yeni Antlaşma’ya paydaş olmuş her insanın gideceği yer, Tanrı’nın huzuru olan göksel Siyon Dağı’dır. İsa Mesih’e iman etmiş olan her insanın beklentisi, sarsılamaz olan Mesih’in krallığının bereketlerine sahip olmaktır. Oysa Tanrı’nın Mesih’te sunduğu kurtuluşu reddeden her insanın beklentisi, Tanrı’nın korkunç yargısına maruz kalmaktır.
1İşte bu yüzden biz de, etrafımızda bulut gibi yoğun, bu denli kalabalık bir tanık topluluğu bulunduğuna göre, her yükü ve bizi etkili bir şekilde kuşatan günahı kenara bırakıp önümüzde bulunan koşuyu dayana dayana koşalım. 2Bunu, imanın Kurucusu ve Tamamlayıcısı İsa’ya odaklanarak yapalım. İsa, önünde bulunan sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıha katlandı ve Tanrı’nın tahtının sağında oturmuştur. 3Yani, tükenerek canlarınızda bitkin düşmemek için, günahkârların Kendisine yönelik böyle bir karşıtlığına katlanmış Olan’ı düşünün. 4Siz, günaha karşı mücadele ederken, henüz kanınızı dökecek kadar direnmiş değilsiniz.
11. bölümde İbraniler kitabının yazarı, Mesih’in ölümü ve dirilişinden önce yaşamış, iman göstermiş olan ataların hayatlarını konuştu. Bu atalar mecazi anlamda bir bulut gibi, kalabalık bir tanık topluluğu olarak, Mesih’in ölümü ve dirilişinden sonra yaşayan kitabın okurlarının etrafında ve bugün bizim etrafımızda bulunuyor. Kitabın okurlarının önünde olduğu gibi, bizim önümüzde de bir koşu pisti var. Bu koşu pisti, iman hayatımızdır. Bu koşu, bir sürat koşusu değil, ömrümüz boyunca sürecek bir maratondur. Önceki bölümde bahsedilen ataların dayandığı gibi, biz de dayana dayana bu maratonda koşmalıyız. Gerçek imanın Kurucusu ve Tamamlayıcısı olan İsa, maratonun bitiş çizgisinde bizi bekliyor. Her yarışta olduğu gibi, bu yarışta da yük taşımak uygun olmaz. Yarışımız bir sürat koşusu olmadığına göre, yazarın bahsettiği yük, hızımızı engelleyecek bir yük değil, gücümüzü tüketecek bir yüktür. Ruhsal gücümüzü tüketecek olan her yükü kenara bırakmalıyız. Dikkat etmemiz gereken başka bir mesele de var. Biz koşmak niyetindeyken günah, etkili bir şekilde bizi kuşatıp engelleyebilir. İbraniler kitabının sayfalarında okuduğumuz gibi, kitabın okurları için en büyük tehlike, Yasa Antlaşması’na dönme eğilimleriydi. Geriye bakmak yerine, onlar gibi biz de Mesih’e bakmalıyız. İsa Mesih, kurtuluşumuzun Kurucusu ve Tamamlayıcısıdır.
Bizim önümüzde bir koşu var; bu, iman hayatımızdır. Oysa bu ayetlere göre Mesih’in önünde bir sevinç vardı. 10:7 ayetinde okuduğumuz gibi Mesih, “‘İşte, geldim, ey Tanrı, Senin isteğini yapmak için.’” dedi. Mesih’in önünde bulunan sevinç, Babasının isteğini yapmaktı. Babasının isteğini tamamlamak uğruna, kurban olarak ölmek için bu dünyaya geldi, çarmıhın utancını hiçe saydı ve çarmıhta bizim hak ettiğimiz gazabı Kendi üzerine aldı. Kitabın okurları da utançla karşı karşıya kaldılar. 10:33 ayeti bu durumdan bahsetti: “Bir yandan hakaretlerle ve sıkıntılarla rezil edildiniz, bir yandan böyle muamele edilenlerle paydaş oldunuz.” Muhtemelen bu utanç, iman maratonunda koşan bu kardeşlerin gücünü tüketen bir yüktü. Bu kardeşler Mesih’e odaklanarak utancı kenara bırakıp dayana dayana maratonda koşabilirler.
İsa, imanın Kurucusudur; çünkü O’nun gelişi, ölümü ve dirilişi olmadan her kurtuluş umudu boştur. İman, Tanrı’nın kurtuluş vaadinin tasarladığı kefareti sağlayan Mesih’in ölümü ve dirilişi olmadan temelsiz kalır. İsa ayrıca, imanın Tamamlayıcısıdır; çünkü O’nun ölümü ve dirilişinin gerçekleşmesiyle imanın temeli eksiksiz kılındı. Mesih’in Tanrı’nın tahtının sağına oturması, kefaret sağlama işinin tamamlanmış olduğunu belli ediyor.
Ayet 1-2’de yazarın bahsettiği yükün kaynaklarından biri, muhtemelen bu kardeşlerin hissettikleri utançtı. Ayet 3-4’te, onları yoran bu yük hakkında daha fazla bilgi ediniyoruz. Ayet 4’te yazar, hem azarlama hem de teşvik sözü olarak, “Siz, günaha karşı mücadele ederken, henüz kanınızı dökecek kadar direnmiş değilsiniz.” dedi. Bu imanlılar, hangi günahla mücadele ediyorlardı? Yazarın burada bahsettiği günah, onların şahsi bir günahı değildi. Çünkü bu günah, onların kanını dökebilecek, kendileri dışında bulunan bir etkendi. Ayet 3’te, bu günahla ilgili olan bir açıklama var: “günahkârların Kendisine yönelik böyle bir karşıtlığına katlanmış Olan’ı düşünün.” Yazarın bahsettiği günah, Mesih’i reddeden insanların gösterdikleri karşıtlıktır. Kitabın okurları, Mesih’i reddeden diğer Yahudilerin karşıtlığıyla mücadele etmek zorunda kaldılar. Bu mücadele, heveslerinin kırılmasına neden olan bir kaynak olarak onların gücünü tüketen bir yüktü. Bu yük, kardeşleri maratonda yoruyordu. Daha da tehlikeli olarak, diğer Yahudilerden gelen karşıtlık, kardeşleri maratonda kuşatıp durdurmayı amaçlayan bir baskıydı. Bu karşıtlık, Mesih’e iman etmiş olanları, pes edip Yasa Antlaşması’na dönmeye ikna etmeyi hedefleyen, bitmeyen bir baskıydı. Güçsüzleşerek canlarında bitkin düşmemeleri için bu imanlılar, karşıtlığa fazlasıyla katlanmış olan Mesih’i düşünmelidirler. Mesih, kanını dökecek kadar, günahkârlardan gelen karşıtlığa katlanarak yılmadan direndi. Biz de Mesih’in örneğine odaklanırsak, utanç ve hevesimizin kırılma yükünü ve bizi kuşatan karşıtlığın etkisini kenara bırakabiliriz.
5Ayrıca, size oğullar diye hitap eden çağrıyı unutmuş oldunuz:
“Oğlum, Rab’bin verdiği terbiyeyi hafife alma.
Kendisi tarafından azarlandığın zaman, tükenme de.
6Çünkü Rab, sevdiği kişiyi terbiye eder,
Kabul ettiği her oğulu değnekle terbiye eder.”
7Terbiye edilmek için dayanıyorsunuz. Tanrı, oğullarla ilgilenir gibi sizinle ilgileniyor. Yani, babası tarafından terbiye edilmeyen herhangi bir oğul var mı? 8Herkesin paydaş olduğu terbiyeden yoksunsanız, oğullar değil, gayri meşru çocuklarsınız. 9Kaldı ki, bize eğitmenler olan fiziksel hayatımızın babalarına saygı gösteriyorduk. Ruhların Babasına çok daha fazlasıyla boyun eğmeyecek miyiz? Bu, bize hayat sağlar. 10Çünkü bir yandan fiziksel babalarımız, kısa bir süre için, kendi uygun gördüklerine göre bizi terbiye ediyor oldular. Diğer yandan Tanrı, O’nun kutsallığına paydaş olalım diye, bize yararlı olacak şekilde bizi terbiye ediyor. 11Terbiye edilmek, hiçbir zaman o anda bir sevinç kaynağı olarak görünmüyor. Aksine, bir üzüntü kaynağı olarak görünüyor. Fakat sonradan, bunun aracılığıyla eğitilmiş olanlara huzur veren ürünü olan doğruluğu sağlıyor. 12Bu yüzden, sarkık ellerinizi ve hareketsiz kalmış dizlerinizi yeniden doğrultun. 13Sakat olan uzvun bükülmesi yerine iyileştirilmesi için ayaklarınıza düz yollar yapın.
İbraniler kitabının ilk okurları, Mesih’e iman etmeyen Yahudiler’den gelen baskı yüzünden sıkıntı yaşıyorlardı. Fakat bu kardeşlerin karşıladıkları sıkıntıların başka bir kaynağı da vardı: Tanrı’nın uyguladığı disiplin. 5:11-12 ayetlerine göre, bu kardeşlerin iman hayatında bir gerileme olmuştu. Ayet 3’te okuduğumuz gibi bu imanlıların hevesi, dışarıdan gelen baskılar yüzünden tükenebilirdi. Süleyman’ın Özdeyişleri 3:11-12’den bir alıntı olan ayet 5-6’ya göre bu imanlıların hevesi, kendi günahlarının sebep olduğu Tanrı’nın disiplininden dolayı da tükenebilirdi. Yazar, her iki heves kırılma kaynağıyla ilgili olarak bu kardeşlere öğüt ve teşvik veriyor.
Bu ayetlerden biz de göksel Babamız’ın hayatlarımızda uyguladığı disipline dair dersler alabiliriz. İlk olarak Tanrı, bizi sevdiği için bizi terbiye ediyor. Tanrı’dan doğmuş bir kişi, Tanrı’dan disiplin alır. O’nun verdiği disiplin, bizi terbiye etmek için uygulanıyor. O’nun uyguladığı disiplin, bizim iyiliğimiz içindir. Bizi terbiye eden göksel Babamız, Kendi kutsallığına paydaş olmamızı istiyor. Günah işlediğimiz zaman, Tanrı’nın uyguladığı disiplin o anda bize üzüntü getiriyor. Fakat bu terbiyenin hayatımızda ürettiği doğruluk sayesinde, huzur buluyoruz. Yeşaya 32:17 ayetinin dediği gibi, Doğruluğun ürünü esenlik, sonucu, sürekli huzur ve güven olacaktır (Kutsal Kitap).
Ayet 12-13’te yazar, Yeşaya 35:3 ve Süleyman’ın Özdeyişleri 4:26’dan (bkz. Septuaginta Grekçe çeviri) alıntılar kullandı. Tanrı’nın uyguladığı disiplin, bereket getirir. Bu umut ve güvenle biz, yaşadığımız disiplinin sebep olduğu sarkık ellerimizi ve hareketsiz dizlerimizi yeniden doğrultabiliriz. Ancak bu disiplinin devamının olmaması için (ayrıca bkz. Mezmur 51:8), ayaklarımız için düz yollar yapmalıyız. Günahtan uzak durmalıyız.
14Hem herkesle esenlik içinde olmak hem de kutsallık peşinde koşun. Kutsallık olmadan hiç kimse Rab’bi görmeyecektir. 15Dikkat edin ki, Tanrı’nın lütfundan yoksun kalan veya acılık kökü olarak filizlenen bir kişi sıkıntı yaratıp bir çok kişinin kirletilmesine sebep olmasın. 16Bir öğün için ilk oğulluk hakkını satmış olan Esav gibi ahlaksız veya bayağı olan bir kişi aranızda olmasın diye dikkat edin. 17Zira sonradan Esav’ın, bereketi miras olarak almak istediği zaman reddedildiğini biliyorsunuz. Çünkü tövbeyi gözyaşlarıyla aradığı halde, tövbe için yol bulamadı.
Herkesle esenlik içinde yaşamayı hedeflemeliyiz. Bununla beraber kutsallıktan taviz vermemeliyiz. Bu ayetlerde bulunan uyarıya göre, gerçek imanlı olmayan bir kişi, gerçek imanlıların aralarına girip sıkıntı yaratabilir. Kitabın yazarı böyle bir kişiyi tarif ederken, “Tanrı’nın lütfundan yoksun kalan,” “acılık kökü,” “ahlaksız,” “bayağı” sözlerini kullandı. “Acılık kökü” tasviri, Yasa’nın Tekrarı 29:18 ayetinden (“aranızda acılık, zehir veren kök olmasın.”) bir alıntı olarak kullanılmış olabilir. Yazar, imanlılar topluluğuna zarar veren, gerçek imanlı olmayan, kötü bir kişiye örnek olarak Esav’ı seçti . Esav, “ahlaksız” ve “bayağı” bir kişiydi. Buna göre Esav, kutsal olan ve kutsal olmayan davranışlar arasında ayrım yapmayan bir kişiydi. Yaratılış kitabında anlatıldığı gibi Esav, ilk oğulluk hakkına değer vermeyip bu hakkı kardeşi Yakup’a bir kâse mercimek çorbası için sattı. Fakat sonra Esav, babasının bereketini almak istediği zaman, kendi gözyaşlarına rağmen alamadı (bkz. Yaratılış 25:29-34; 27:34,38). Benzer bir şekilde, Yeni Antlaşmanın bereketlerini hafife alarak Mesih’in sunduğu kurtuluşunu reddetmiş olan bir kişi, bu kurtuluşu sonradan alamayacak. Kitabın okurlarının, gerçek kardeşlere zarar verecek olan sahte kardeşlerin aralarına girmelerinden sakınmaları gerekiyor.
18-19Zira dokunulabilir bir dağa, alevli bir ateşe, bir kara buluta, karanlığa, bir fırtınaya, bir borazanın sesine ve kimi sözlerin seslendirilmesine yaklaşmış değilsiniz. Bu sözlerin seslenişini duyanlar, daha fazlasının kendilerine söylenmemesini dilediler. 20Çünkü, “Bir hayvan bile dağa dokunsa taşlanacaktır.” emrini kaldıramıyorlardı. 21Bu görünüş o kadar korku vericiydi ki Musa, “Dehşete kapıldım, titriyorum.” dedi. 22Bunun aksine sizler, Siyon Dağı’na, yaşayan Tanrı’nın göksel Yeruşalim kentine, onbinlerce meleğe, 23göklerde kaydedilmiş ilk doğanların toplanmasına ve topluluğuna, herkesin Yargıcı olan Tanrı’ya, eksiksiz kılınmış olan doğruluk sahiplerinin ruhlarına, 24Yeni Antlaşmanın Aracısı olan İsa’ya ve Habil’in sunduğu kanın ifade ettiğinden daha üstün bir şey ifade eden serpmelik kana yaklaşmışsınızdır.
Bu ayetlerde, Yasa Antlaşması’nın verildiği yer olan Sina Dağı ile Yeni Antlaşma'nın kapı açtığı yer olan göksel Siyon Dağı arasında bir karşılaştırma var: “[Sina Dağı’na] yaklaşmış değilsiniz… Siyon Dağı’na yaklaşmışsınızdır.” Kutsal Yasa, Sina Dağında Musa’ya verildi (bkz. Mısır’dan Çıkış 19:10-25; 20:18-21). Yasa verildiği zaman dağın görünüşü, ateş, kara bulut, karanlık ve fırtına ile korku vericiydi. Tanrı, “Bir hayvan bile dağa dokunsa taşlanacaktır” emrini vermişti. İsrail halkı, dağın görünüşünden ve duydukları borazan sesinden o kadar korktu ki, Uzakta durarak Musa’ya, “Bizimle sen konuş, dinleyelim. Ama Tanrı konuşmasın yoksa ölürüz.” dediler (Mısır’dan Çıkış 20:19, Kutsal Kitap). Musa da çok korktu. Sina Dağı, bu dünyada bulunan bir dağdır. Fakat bu ayetlerde bahsedilen Siyon Dağı, Tanrı’nın göksel huzurunun yeridir. İsa Mesih’e iman etmiş olan her insan, Yasa Antlaşması’nın verildiği dünyasal bir yere değil, Aracısı İsa olan Yeni Antlaşma'nın kapı açtığı Tanrı’nın huzuruna yaklaşmıştır. Bu dünyada bulunan bir dağa yaklaşmak böyle korku verici olduysa, göklerde Tanrı’nın huzuruna yaklaşmak ne kadar daha ciddi bir adımdır! Bu ayetlerin, “Zira” kelimesiyle başlaması, önceki ayetlerle bağlantı kurmamızı ister. Ayet 14-17’de yazar okurlarına, gerçek kardeşlere zarar verecek olan sahte kardeşlerin aralarına girmelerinden sakınmalarını söyledi. Herkesle esenlik içinde, ancak kutsallıktan taviz vermeden yaşamalarını söyledi. Kardeşler kutsallıktan taviz verirlerse bu, göksel Siyon Dağı’na yaklaşmış olmalarına aykırı olur.
İsa Mesih’e iman etmiş olanlar olarak biz, göksel Yeruşalim’e gideceğiz. Tanrı’nın huzurunda bulunan on binlerce meleği göreceğiz. “Göklerde kaydedilmiş ilk doğanların toplanmasına ve topluluğuna” gideceğiz. Çünkü biz de onlara aitiz. Hepimiz ilk doğanlarız; çünkü hepimiz, İlk Doğan (bkz. İbraniler 1:6) olan İsa Mesih’teyiz. “Herkesin Yargıcı olan Tanrı’ya” gideceğiz. Bu dünyada yaptığımız işler, ödüller için değerlendirilecektir (Romalılar 14:10; 1. Korintliler 3:10-15; 2. Korintliler 5:10). Fakat İsa’nın sözüne göre, ebedi mahkûmiyetle ilgili olarak yargılanmayacağız. Çünkü Mesih’e iman ettiğimiz anda aklandık ve bu dava kapandı. Mesih şöyle dedi: “Hakikaten ve hakikaten size söylüyorum: Sözümü duyup Beni göndermiş Olan’a iman edenin ebedi hayatı vardır ve yargılanmaz. Aksine, ölümden hayata geçmiştir” (Yuhanna 5:24). Göksel Siyon Dağı’na gideceğimiz zaman, “Eksiksiz kılınmış olan doğruluk sahiplerinin ruhlarına” da gideceğiz. Bu grup, Mesih’ten önce yaşamış olan imanlılardır. Onlar da imanla aklandılar. Ancak Mesih’in kefaret sağlayan ölümü ve dirilişi gerçekleşene kadar eksiksiz kılınamadılar. Bugün kullandığımız dille tabir edersek onlar, kredi üzere aklandılar. Fakat şimdi onlar da, herkesin Yargıcı olan Tanrı önünde eksiksiz kılınmışlardır. Göksel Siyon’a gideceğimiz zaman, bu bereketleri vaatler olarak ifade eden Yeni Antlaşma'nın Aracısı olan İsa’ya gideceğiz. O zaman da O’nun ismi İsa olacak. Ebedi Tanrı Oğlu olan Mesih, ölümü, dirilişi ve yukarı alınmasından sonra insanlığını bırakmadı. Göksel Siyon’a gideceğimiz zaman, üzerimize serpilmiş olan Mesih’in kanını, ebediyen anacağız. Mesih’in kanının taşıdığı anlam, Habil’in sunduğu kurbanın kanının taşıdığı anlamdan üstündür. Habil, kurban olarak hayvan getirmiş olan insanların ilk ve en temel örnek kişisidir. Habil’in sunduğu kurbanı, Tanrı hoş karşıladı. Fakat Habil’in sunduğu hayvanın kanı ne kendisinin ne de başka insanın herhangi bir günahı için kefaret sağlayamadı. Habil’in sunduğu kurban, Mesih’in kurban olarak ölmesinin gerekliliğini resmetti. Mesih’in kanı, günahlarımızı ortadan kaldırıp bize karşı duran suç hesabımızı kapattı.
25Konuşan’ı reddetmeyesiniz diye dikkat edin. Çünkü yeryüzünde kendilerini uyaranı reddedenler, yargıdan kaçamadılarsa, biz, göklerden Konuşan’dan yüz çevirirsek, yargıdan kaçamayacağımız, ne kadar daha kesindir! 26O’nun sesi o zaman yeri sarstı. Ancak şimdi, “Ben, bir kez daha, yalnızca yeri değil, göğü de sarsacağım” diye vadetmiştir. 27”Bir kez daha” sözü, sarsılabilen, yani yapılmış olan şeylerin ortadan kaldırılacağını belli ediyor. Bu, sarsılamayan şeyler kalsın diye olacak. 28Bu yüzden biz, sarsılamaz bir krallık teslim alacağımıza göre, Tanrı’ya alçakgönüllülük ve hürmetle, O’nu hoşnut edecek şekilde hizmet etmemizi sağlayan lütfa sahip olalım. 29Çünkü Tanrımız yakıp yok eden bir ateştir.
Bu ayetlerde yazar, iki farklı seslenişten bahsetti. Birinci seslenişte Musa yeryüzünde, vahiy sözü olarak Kutsal Yasa’yı İsrail’e iletti. İkinci seslenişte Tanrı göklerden, Oğul aracılığıyla bize seslendi (bkz. İbraniler 1:1-2). Musa’nın ilettiği sözü reddeden bir kişinin yargısı kaçınılmazdı. Buna göre, Oğul aracılığıyla göklerden seslenen Tanrı’nın sözünü reddeden bir kişinin yargısının da kaçınılmaz olacağı, çok kesindir. Yasa verildiği zaman Tanrı, bu dünyada bulunan Sina Dağı’nı sarstı. Gelecekte Tanrı hem bu dünyayı hem de gökleri sarsacak. İbraniler yazarının kullandığı, “Ben, bir kez daha, yalnızca yeri değil, fakat göğü de sarsacağım.” alıntısı, Hagay 2:6’dan geldi. “Bir kez daha” derken Tanrı, gelecekteki sarsıntının nihai bir sarsıntı olacağını belli etti. Tek bir sarsıntıyla Tanrı, eski yaratılışı tümüyle ortadan kaldıracak. Bu sarsıntının başlangıcı, İsa Mesih’in dönüşünde olacak (Hagay 2:7; Matta 24:29; Vahiy 6:12-14) ve bitimi, İsa Mesih’in bin yıllık krallığının sonunda olacak (2. Petrus 3:10-13). Oysa bizim paydaş olacağımız Mesih’in krallığı sarsılamaz. O’nun krallığı ebedidir. Bu bölümün sonunda yazar, Yasa’nın Tekrarı 4:24’ten bir alıntı kullandı: “Tanrımız, yakıp yok eden bir ateştir.” Bu söz, Musa’nın İsrail halkına verdiği bir uyarıydı. Önceki ayetlerde anlattığı gerçeklerle beraber bu son sözü kullanarak kitabın yazarı, hem gerçek imanlı olanlara bir çağrı hem de gerçek imanlı olmayanlara bir uyarı verdi. Yazar, Tanrı’nın yargısından Mesih’e sığınmaya gelmiş olan gerçek imanlıları, Tanrı’ya alçakgönüllülük ve hürmetle, O’nu hoşnut edecek şekilde hizmet etmeye çağırdı. Bunu yapabilmek için Tanrı’dan lütuf istemelidirler. Aynı sözlerle yazar, gerçek imanlı olmayanlara ve Oğul aracılığıyla göklerden seslenen Tanrı’nın sözüne yüz çevirenlere, gelecek yargıya dair çok ciddi bir uyarı verdi.