Özet
Bu bölüm iki önemli gerçeğe değiniyor. Birincisi, İsa’nın Musa’dan üstün olması, Musa ile İsa Mesih arasında bir karşılaştırma yoluyla açıklanıyor. İsrail’in hürmetle andığı Musa, Tanrı’nın evinin bir parçası ve Tanrı’nın evinde hizmet eden bir kişiydi. Oysa İsa Mesih, Tanrı’nın evini inşa eden ve Tanrı Oğlu olarak Tanrı’nın evi üzerinde yetkili olan Kişi'dir. Bu bölümde değinilen ikinci önemli gerçek bir uyarıdır: Musa’nın önderliğinde Mısır’dan çıkan İsraillilerin imansızlıkları yüzünden Kenan ülkesine giremedikleri gibi, bir kişi Mesih’e imanını beyan ettikten sonra bu imanda devam etmezse bu, en başından beri bu kişinin O’na ait olmadığı anlamına geliyor.
1Bundan dolayı, kutsal kardeşler, göksel çağrıya paydaş olanlar, ikrarımızın Elçisi ve Başkâhini İsa Mesih’i düşününüz.
Kullanılan “ikrarımız” kelimesinden anlıyoruz ki yazarın hitap ettiği Yahudiler Mesih’e iman beyan etmişlerdi. Mesih için “Elçi” unvanı kitapta sadece burada bulunuyor. “Elçi” kelimesi (Grekçe: ἀπόστολος) “gönderilmiş olan” anlamına geliyor. Sonraki ayetlere giriş olarak, bu ayette bu unvanın Mesih’le ilgili kullanımı Musa ile karşılaştırma amacıyla yapılmış olabilir:
“‘Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.’ Musa, ‘Ben kimim ki firavuna gidip İsrailliler’i Mısır’dan çıkarayım?’ diye karşılık verdi. Tanrı, ‘Kuşkun olmasın, ben seninle olacağım’ dedi, ‘Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır’dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız.’ Musa şöyle karşılık verdi: ‘İsrailliler’e gidip, “Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi” dersem, “Adı nedir?” diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?’ Tanrı, ‘Ben Ben’im’ dedi, ‘İsrailliler’e de ki, “Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi.”’” (Mısır’dan Çıkış 3:10-14; Kutsal Kitap)
Bu anlamda İbraniler kitabının okurları Musa’yı “elçi” olarak görüyorlardı. Ama kitabın yazarı “ikrarımızın Elçisi ve Başkâhini”nin İsa Mesih olduğunu söylüyor. Musa ile bu karşılaştırmayı yapıyor çünkü kitabın okurları Musa’nın ilettiği Kutsal Yasa'ya aklanma yolu olarak tekrar güvenmek tehlikesindeydiler.
Yazar, “…göksel çağrıya paydaş olanlar” sözleriyle okurlarının gözlerini vaat edilen fiziksel vatandan göksel mirasımıza çeviriyor.
2Musa’nın da yaptığı gibi evinin tümünde O’nu atamış olan Tanrı’ya sadık kaldı. 3Çünkü bir evi inşa eden kişi, o evden ne derece fazla onura sahipse, İsa da, Musa’dan daha fazla yüceliğe layık görülmüştür.
Hem İsa hem de Musa (bkz. Çölde Sayım 12:7) Tanrı’nın evinde sadıktı. Ama Musa Tanrı’nın evinin bir unsuruydu. Oysa Mesih o evi yapan Kişi'dir. Evi yapan kişi yaptığı evden daha çok onura layıktır; aynı derecede İsa Mesih Musa’dan daha çok yüceliğe layıktır.
4Çünkü her ev biri tarafından inşa edilir, her şeyi inşa etmiş olan da Tanrı’dır.
Her şeyi inşa etmiş olan Kişi Tanrı’dır. Önceki ayetlere göre Tanrı’nın evini inşa etmiş olan Kişi İsa Mesih’tir. Bu bağlantı ile kitabın yazarı İsa Mesih’in Tanrılığını ifade etti.
5Musa, söylenecek olanlar hakkında tanıklık ederek, bir hizmetkâr olarak Tanrı’nın bütün evinde sadıktı. 6Ama Mesih, Oğul olarak O’nun evi üzerine sadıktır.
Tanrı’nın inşa ettiği evde Musa “söylenecek olanlar hakkında tanıklık ederek” hizmet eden bir kişiydi. Musa, Mesih’in söyleyeceği sözlere (2:3) tanıklık etmek için hizmet ediyordu. Musa hizmetkâr olarak Tanrı’nın evinde sadık kalırken Mesih Oğul olarak Tanrı’nın evi üzerinde sadık kaldı.
Eğer bu umudun güvenini ve kıvancını sona kadar sıkı tutarsak, bizler O’nun eviyiz.
Ayet 6’nın devamı olan bu cümlede “O’nun eviyiz” güvencesi koşullu olarak veriliyor. Burada kullanılan “biz” kimdir? Bu uyarı kime verildi? Sonraki ayetlerde İsrail’in tarihinden bir örnek var: bütün İsrail halkı Musa’nın önderliği aracılığıyla Mısır’dan çıktı. Vaat edilen ülkede dünyasal istirahate sahip olmak, dış görünüşe göre bütün bu halkın beklentisiydi. Ama sadece fiziksel olarak Tanrı’nın halkı arasında bulunmak yeterli değildi. Gerçek iman da gerekliydi. 17. ayete göre Musa’nın önderliği aracılığıyla Mısır’dan çıkan insanların “cesetleri çölde [düştü].” Benzer bir şekilde İbraniler kitabının okurları göksel bir çağrıyı benimsemişlerdir. Ama sadece fiziksel olarak Tanrı’nın halkı arasında bulunmak yeterli değildir. Gerçek iman da gereklidir. İsa Mesih’e yönelik umuttan uzaklaşırlarsa, bu başından beri Tanrı’ya ait olmadıklarını gösterir. Bu ayetin kritik noktası, yazarın mevcut durum bildiren fiili kullanmasıdır: “O’nun eviyiz” (“O’nun evi oluruz” veya “O’nun evi olacağız” diye yazmadı). Müjde'yi benimsedikten sonra Yasa'ya dönen bir Yahudi, en başından da Tanrı’nın evine ait değildi. Ayet 14’te benzer bir söz var. Bir Yahudi benimsediği Müjde'den ayrılıp aklanma yolu olarak Yasa'ya güvenmeye dönerse imansızlık gösteriyor (ayet 12: “imansızlık barındıran kötü bir [yürek],” ayet 19: “imansızlık”). Kitabın yazarı Müjde'yi benimsemiş Yahudileri uyarıyor ki yüzeysel şekilde Müjde'yi kabul etmek yeterli değildir. Gerçek bir imanlı Yasa'ya tekrar güvenmeye dönmez.
Bu noktada 2:1 (“akıntıya kapılmayalım diye zihnimizi çok daha dikkatlice duyulmuş şeylere çevirmemiz lâzım”) ve 2:3 (“bu denli büyük kurtuluşu umursamazsak biz nasıl kaçacağız”) ayetleriyle tekrar bağlantı kurabiliriz. Bu ayetlerde “biz” denilerek kastedilen, İsa Mesih hakkındaki Müjde'yi benimsemiş Yahudilerdir. Hepsi gerçek imanlı olmayabilir. Gerçek imanlı olmayanlar tekrar Yasa'ya güvenmeye dönebilirler. İbraniler yazarı Müjde'yi benimsemiş Yahudileri “biz” diyerek toplu olarak kucaklıyor ama sözlerinde ciddi uyarılar var. Tanrı’nın Oğlu'nda verdiği söze her çağda, her insanın dikkat edip bu sözü önemsemesi gerekiyor. İman etmeden sadece yüzeysel bir şekilde bir kişinin Müjde'yi benimsemesi kalıcı değildir. İçten iman etmeyen bir kişi Tanrı’nın göksel huzuruna kavuşamaz.
7Bu yüzden Kutsal Ruh’un dediği gibi, “Bugün O’nun sesini duyarsanız, 8hiddetlendirmedeki, çöldeki deneme günündeki gibi yüreklerinizi katılaştırmayınız. 9Atalarınız Beni orada denediler. Kırk yıl boyunca Beni sınadılar ve yaptığım işleri gördüler. 10Bu yüzden o kuşağa darıldım ve ‘Yürekte sürekli sapıyorlar; onlar yollarımı tanımadılar da’ dedim. 11Öfkemde ant içtiğim gibi, ‘istirahatime girmeyecekler.’”
12Kardeşler, yaşayan Tanrı’dan uzaklaşmaya neden olan imansızlık barındıran kötü bir yüreğin hiç birinizde bulunmamasına dikkat ediniz. 13Aksine, sizlerden hiç kimsenin günahın aldatıcılığından katılaşmaması için “bugün” denildiği sürece her gün birbirinizi teşvik ediniz.
Bu ayetlerde bulunan alıntı Mezmur 95:7-11’den geldi. Çölde bazı İsrailliler yüreklerini katılaştırdılar. Denemeler gelince bir insan Tanrı’ya güvenmek veya güvenmemekle ilgili karar vermek zorundadır. Bir insanın yüreği katıysa karar verme zorunluğu karşısında kalınca yüreği daha da katı olur. İbraniler yazarı okurlarına imansızlığın bu göstergesi hakkında uyarı veriyor. Ayet 12-13’te birbirine benzer iki söz var. Müjde'yi benimsemiş bütün okurlarını kardeş olarak kucaklarken aralarında gerçek kardeş olmayanların da olabileceği konusunda yazar uyarıda bulunuyor. 13. ayette bulunan başka bir önemli prensip de var: Tanrı Kendine ait olan kişileri güvencede tutarken kardeşlerin birbirine verdiği teşvikleri de kullanıyor.
14-15Çünkü eğer, “Bugün O’nun sesini duyarsanız, hiddetlendirmedeki gibi yüreklerinizi katılaştırmayınız” denildikçe, iman özünün başlangıcını sona kadar sıkı tutarsak Mesih’e paydaş olmuşuz.
Ayet 6’da olduğu gibi 14-15 ayetlerinde yazarın seçtiği fiil bu bölümün önemli bir mesajını ifade ediyor: “…iman özünün başlangıcını sona kadar sıkı tutarsak Mesih’e paydaş olmuşuz” (“paydaş oluruz” veya “paydaş olacağız” diye yazmıyor). Yasa'ya tekrar güvenmeye dönen bir Yahudi en başında da “Mesih’e paydaş” olmamıştı. Paralel cümle yapısında olan ayetler 6’yı ve 14’ü birbiriyle kıyaslarsak ayrıca anlarız ki Tanrı’nın evi olmak (ayet 6) ve “Mesih’e paydaş” olmak (ayet 14) aynı anlam taşıyan ifadelerdir.
16Sonuçta kimler duyup hiddetlendirdi? Musa aracılığıyla Mısır’dan çıkmış olanların hepsi değil mi? 17Kime kırk yıl dargın kaldı? Cesetleri çölde düşen günah işlemiş olanlara değil miydi? 18O’nun istirahatine girmeyeceklerini, itaatsizlik etmiş olanlara ant içmediyse kime ant içti? 19Sonuçta imansızlık yüzünden giremediklerini görüyoruz.
Bu ayetlerde dört farklı sözle İsrail’in isyanı tarif ediliyor: hiddetlendirmek (ayet 16), günah işlemek (ayet 17), itaatsizlik etmek (ayet 18) ve imansızlık (ayet 19). Dördüncüsü diğer üçünün sebebidir: “Sonuçta imansızlık yüzünden giremediklerini görüyoruz.”