Özet
İbraniler yazarı, bu bölümde Yasa antlaşmasının emrettiği buluşma çadırı ve bu çadırın ibadet nizamlarıyla kıyaslama yaparak Mesih’in Başkâhin olarak yaptığı daha iyi hizmeti anlatıyor. Yasa antlaşmasının emrettiği buluşma çadırı, Tanrı’nın huzuru olan göksel kutsal yerleri resmediyordu. Başkâhin olarak Mesih, ebediyen geçerli fidye olan Kendi kanıyla insan eliyle yapılmamış bu göksel çadıra girdi. Yasa’nın kurbanları, günah yüzünden murdar kalmış insanların ritüel temizliğini sağlayabiliyordu. Mesih’in kanı, insanların günah suçunun kalıcı olarak kaldırılmasını sağladı. O’na iman edenlerin gerçek vicdan temizliğini sağladı. Böylece Mesih, Yeni Antlaşma’nın aracısı olmuştur. Vasiyet olarak her iki antlaşma da kanın dökülmesiyle yürürlüğe girdi. Mesih’in kanıyla temizlenmiş olan vaatlerin mirasçıları, mirası almaya layık kılınmıştır . İkinci gelişinde Mesih, O’nu bekleyenleri yargıdan kurtaracaktır.
1Birinci antlaşmanın da hizmet nizamları vardı. Dünyasal olan kutsal yer de ona aitti. 2İçinde kandillik, masa ve masaya konulan ekmeklerin bulunduğu birinci çadır kuruldu; buraya “Kutsal Yer” denir. 3İkinci perdeden sonra “En Kutsal Yer” denilen çadır vardı. 4Bu çadırın altın buhur sunağı ve her yanı altınla kaplanmış antlaşma sandığı vardı. Sandıkta altın mana testisi, Harun’un filizlenmiş değneği ve antlaşma levhaları vardı. 5Sandığın üstünde, kefaretgâhı gölgeleyen izzetli keruvlar vardı. Bunların ayrıntılarıyla ilgili konuşmak için, şu an uygun bir zaman değildir. 6Bu çadırlar böylece kurulduktan sonra, hizmetleri gerçekleştiren kâhinler her zaman birinci çadıra girerlerdi. 7Ama ikinci çadıra yalnız başkâhin, yılda bir girerdi. Başkâhin, kendisinin ve halkın bilmeden işledikleri suçlar için sunduğu kan olmadan buraya girmezdi.
a“man”: İsrail halkı Mısır’dan çıktıktan sonra, Tanrı’nın onlara verdiği ekmektir (bkz. Mısır’dan Çıkış 16:14-15,31).
Önceki bölümde bahsedilen çadır (bkz. 8:5), bu ayetlerde kısaca tarif ediliyor. Tanrı, Musa’ya verilen Yasa’da, İsrail’de ibadet amacıyla kullanılacak bir buluşma çadırının kurulmasını buyurdu. Bu çadır iki bölümlüydü. Kâhinlerin her zaman girdikleri ilk bölümde bir kandillik, bir masa ve bu masanın üzerine konulan ekmekler vardı. Bu ilk bölüm “Kutsal Yer” olarak adlandırıldı. Buluşma çadırının ikinci bölümü, birinci bölümün arkasındaydı. Bir perdeyle birinci bölümden ayrılmıştı. Bu ikinci bölüm, “Kutsalların Kutsalı” veya “En Kutsal Yer” olarak adlandırıldı. Ayet 4’ün sözüne göre, “bu çadırın altın buhur sunağı ve her yanı altınla kaplanmış antlaşma sandığı vardı.” Bu ayete göre, altın buhur sunağı buluşma çadırının ikinci bölümüne aitti. Bahsedilen altın buhur sunağı ikinci bölüm içerisinde değildi (bkz. Mısır’dan Çıkış 30:6; 40:26); ikinci bölümü ayıran perdenin önündeydi. Ancak bu sunağın kullanımı ve ruhsal anlamı, perde arkasında bulunan antlaşma sandığı ile bağlantılı olduğu için, ikinci çadıra ait olarak tarif ediliyor. Mısır’dan Çıkış 40:5-6 ayetlerinde (bkz. eski çeviri) yazıldığı gibi, buluşma çadırının girişinin önünde tunç sunak, antlaşma sandığının önünde ise, altın sunak vardı. Bu ayetlerde, tunç sunak ana çadır ile bağlantılı olarak tarif edildiği gibi, altın sunak En Kutsal Yer ile bağlantılı olarak tarif edildi.
İkinci bölümü ayıran perdenin arkasında (ikinci bölümün içerisinde) bulunan antlaşma sandığının içinde üç önemli nesne vardı: man testisi, Harun’un filizlenmiş değneği ve Yasa antlaşmasının levhaları. Bu üç nesne, İsrail’in Tanrı’ya karşı gösterdiği isyanı temsil eden nesnelerdir. Mısır’dan kurtulduktan sonra İsrail halkı, Tanrı’nın sağladığı beslenmeye (man), seçtiği kâhinliğe (Harun kâhinliği) ve emrettiği Yasa’ya karşı şikâyet, isyan ve itaatsizlik etti.
Antlaşma Sandığı’nın bir kapağı vardı: “kefaretgâh.” Kefaretgâhı gölgeleyen altından yapılmış keruvlar (melekler) vardı. Yılda bir, başkâhin, Tanrı’nın buyurduğu günah sunularının kanını o kapağın üzerine ve önüne serperdi. Böylece başkâhinin kendi günahları ve halkın günahları için kefaret sağlanırdı (Levililer 16:11-16). Yasa’ya göre, En Kutsal Yerin resmettiği Tanrı’nın huzuruna, sadece Başkâhin tarafından ve yalnzca yılda bir kez, Kefaret Gününde girilirdi.
8Kutsal Ruh, birinci çadır var olduğu sürece En Kutsal Yer’e giden yolun henüz açıkça gösterilmemiş olduğunu belli ediyordu. 9Bu çadır, şimdiki zamana yönelik bir kıssadır: ibadet eden kişiyi vicdanen eksiksiz kılamayan bağış sunuları ve kurbanlar sunulmaktadır. 10Sadece yiyecekleri, içecekleri, çeşitli yıkamaları ve bedensel ilkeleri kapsayan bu nizamlar, düzeltilme zamanına dek uygulamaya kondular.
Yasa antlaşması döneminde bu iki çadır (buluşma çadırının iki bölümü) arasındaki perde yerinde kaldı. Yalnızca başkâhin, sadece Kefaret Gününde ikinci çadıra girebiliyordu. Bu düzen vasıtasıyla Tanrı’nın Ruh’u bir ders veriyordu: Bu iki bölümü ayıran perde kaldığı sürece, Tanrı’nın huzurunu resmeden En Kutsal Yer, Kefaret Günü istisnasıyla, insana kapalıydı. Birinci çadırdan ikinci çadıra geçebilmek için bir yol henüz gösterilmemişti. İbraniler yazarı, İsa’nın ölümü ve ölümden dirilişinden sonra yazarak Kutsal Ruh’un verdiği bu dersin, o anda Yeruşalim’deki tapınakta devam eden sunularla ilgili anlamını söylüyor. Tapınakta hâlâ sunulan bağış sunuları ve kurbanlar, ibadet eden kişinin vicdanını temizleyemezler. Eski antlaşmaya bağlı olan bu düzen, sadece bedensel kurallar üzerine yürütülüyordu. İsa’nın ölümü ve dirilişiyle, “düzeltilme zamanı” gelmiştir. Tapınakta sunulan kurbanların zamanı bitmiştir. Kitabın yazarı, okurlarının eski düzene dönmemelerini istiyor.
11Fakat Mesih, gelmek üzere olan iyi şeylerin Başkâhini olarak ortaya çıktığı zaman, elle yapılmış olmayan, yani bu yaratılışa ait olmayan, daha büyük ve daha mükemmel çadırdan, 12tekelerin ve danaların kanı aracılığıyla değil, Kendi kanı aracılığıyla, bir defa En Kutsal Yer’e girdi. Kefaretle ebedi kurtuluşu elde etmiştir.
İbraniler yazarı, 6-10 ayetlerinde ilk antlaşma düzeninin yetersizliğini ifade ettikten sonra, ayet 11-12’de “gelmek üzere olan iyi şeylerin Bâşkahini” diyerek, Mesih’in daha iyi olan hizmetini anlatıyor. İlk fark olarak Mesih, bu yaratılışa ait olmayan, daha mükemmel bir çadıra girdi. İkinci fark olarak Mesih, kurban edilen bir hayvanın kanıyla değil, kendi kanıyla kutsal yerlere girdi. Üçüncü fark olarak Mesih, buraya yalnızca bir kez kanla girdi. Çünkü ebediyen yeterli olan bu fidye ile kurtuluşu elde etti. Ayet 12’de, 8:3 ayetinin sözünün tamamlanmasını buluyoruz.
12. ayette kullanılan “bir defa” (ἐφάπαξ) kelimesi, İbraniler kitabında üç kez bulunuyor:
“Evvelki başkâhinler gibi her gün önce kendi günahları, sonra halkın günahları için kurbanlar sunma mecburiyeti yoktu. Çünkü İsa, kendisini sunmakla bunu tek bir kez yaptı.” (7:27)
“…tekelerin ve danaların kanı aracılığıyla değil, Kendi kanı aracılığıyla, bir defa En Kutsal Yer’e girdi.” (9:12)
“İsa Mesih’in bedeninin tek bir kez sunulmasıyla, Tanrı’nın bu isteği uyarınca kutsal kılındık.” (10:10)
İbraniler kitabının yazarı, Mesih’in Kendisini kurban olarak sunmasının sonsuz geçerliliğini ve yeterliliğini vurguluyor.
Ayet 12 ile ayet 19 arasındaki bağlantıyı görmeliyiz. Her iki ayet tekelerle danaların kanından bahsediyor. Eski antlaşmanın yürürlüğe girmesi için, Musa, tekelerle danaların kanını antlaşma kitabının ve halkın üzerine serpti (ayet 19). Oysa Mesih, tekelerin ve danaların kanıyla, değil, Kendi kanıyla Yeni Antlaşma’yı yürürlüğe aldı.
13Çünkü boğalarla tekelerin kanı ve murdar olanlar üzerine serpilen düve külü, bedenin temiz sayılması için kutsallaşma sağlıyorsa, 14ebedi Ruh aracılığıyla Kendisini Tanrı’ya lekesiz olarak sunmuş olan Mesih’in kanı, yaşayan Tanrı’ya hizmet etmeniz için vicdanınızı ölü işlerden ne denli fazla temizleyecektir!
Ayet 12’den farklı olarak, ayet 13 boğalarla tekelerin kanından bahsediyor. İbraniler yazarı, 13-14 ayetlerinde eski ve yeni antlaşmaların yürürlüğe alınmalarını değil, bu iki antlaşmanın işleniş niteliklerini birbiriyle karşılaştırıyor. Yasa’ya göre başkâhin, Kefaret gününde günah sunuları olarak bir boğanın (kendisi için) ve bir tekenin (halk için) kanıyla En Kutsal Yer’e girerdi (Levililer 16:6,15). Düve külü ile ilgili olarak bilge almak için Çölde Sayım 19:1-22 ayetlerine bakmamız gerekir. Yasa’ya göre kızıl bir düvenin kanı yedi kez Buluşma Çadırı’nın önüne serpilirdi. O kan sayesinde, yakılan düvenin külü, kirli sayılan bir insanın temiz kılınması için kullanılırdı ve o amaçla saklanıyordu. Bu temizlik ritüelinde, bu küller ile akan su bir kaba konuluyordu. Sonra, kirli sayılmış insanın üzerine serpiliyordu. (Bu kan ve akan suyun İsa’nın kanını ve Kutsal Ruh’u resmetmekte olduğunu 14. ayetten anlıyoruz: “ebedi Ruh aracılığıyla Kendisini Tanrı’ya lekesiz olarak sunmuş olan Mesih’in kanı.”) Bu ritüellerin sağladığı kutsallaşma, sadece bedensel bir temizlikle ilgiliydi.
İbraniler 9:9’a göre, ilk antlaşma düzeninde sunulan bağış sunuları ve kurbanlar, ibadet eden kişinin vicdanını pak kılamadı. Ama Yeni Antlaşma’nın yürürlüğe girmesini sağlayan Mesih’in kanı, O’na iman eden kişinin vicdanını ölü işlerden tamamen temizler. “Ölü işler” nedir? Bu ifade de Çölde Sayım 19 ile bağlantılı olabilir. Musa’ya verilen Yasa’ya göre, bir cesede dokunan bir kişi kirli sayılırdı. O kişinin temizlenmesi için kızıl düvenin külü su ile birlikte o kişinin üzerine serpilirdi (Çölde Sayım 19:11-22). Yani, ölü bir insana dokunmak, dokunan kişiyi kirletti. Benzer şekilde, ölü işler bir kişinin vicdanını kirletir. Bu ölü işler hem bir kişinin kötü davranışlarını hem de Mesih’le ilgili Müjde’ye aykırı olan dini eylemlerini kapsayabilir. Bir kişi Yasa aracılığıyla Tanrı önünde aklanmaya çalışırsa, bu eylemler de ölü işler olur. Mesih’in kanı, Kendisine iman eden kişinin vicdanını bütün ölü işlerden temizler. Temiz vicdanla Tanrı’ya hizmet edebiliriz. Yaşayan Tanrı’ya hizmet etmemiz, kurtuluşumuzun amacıdır. Her bereket bunda bulunur.
15Bundan dolayı, çağrılmış olanlar ebedi miras vaadine kavuşsunlar diye, Mesih Yeni Antlaşma’nın Aracısıdır. Birinci antlaşma çerçevesinde işlenmiş suçların fidyesini sağlayan ölüm gerçekleşmiş oldu.
“Bundan dolayı,…Mesih Yeni Antlaşma’nın Aracısıdır.” Önceki ayetlere bakarak “bundan dolayı” sözünün anlamını bulabiliriz. Mesih, kefaret sağlayan fidyesinin karşılığı olarak ebedi kurtuluşu elde etti (ayet 12). O’nun kanı sayesinde, temizlenmiş bir vicdanla, yaşayan Tanrı’ya hizmet edebiliriz (ayet 14). Böylece Tanrı’nın vadettiği Yeni Antlaşma yürürlüğe alınıp işlevsel oldu. “Bundan dolayı” İsa, bu yeni antlaşmanın Aracısıdır. Yasa antlaşmasının borç bordrosunun Mesih’in fidyesiyle kapatılması, çağrılmış olanların vadedilmiş ebedi mirasa kavuşmalarına kapı açtı. Tanrı’nın planı buydu.
Bu ebedi miras nedir? İbraniler 6’da bu sorunun cevabını bulabiliriz. 6:13-14 ayetlerinde Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaat söylenir:
“Seni bereketledikçe bereketleyecek ve çoğalttıkça çoğaltacağım.”
Sonra bu vaatle ilgili olarak 6:17-20 şöyle yazıyor:
“17Ant aracılığıyla tasarısının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha da fazla göstermek isteyen Tanrı, antla araya girdi. 18Önümüzdeki umuda tutunmak için sığınmaya kaçan bizler güçlü teşviğe sahip olalım diye Tanrı, yalan söylemesi imkânsız olan iki değişmez eylem aracılığıyla bunu yaptı. 19-20Canın bir çapası olarak bu umuda sahibiz. Bu umut hem güvenilirdir hem de sabittir. Melkisedek kâhinlik nizamına göre ebediyen Başkâhin olmuş İsa’nın bizim için Öncü olarak girdiği perdenin arkasına bu umut giriyor.”
Çadırın En Kutsal Yerine geçen umut, İbrahim’e verilen vaadin özüdür. İbrahim’den, 7:6 ayetinde “vaatlere sahip olan kişi” olarak bahsedildi. İbrahim’e verilen vaatler, 6. bölümde “Seni bereketledikçe bereketleyecek ve çoğalttıkça çoğaltacağım” vaadiyle özetlendi. Yasa antlaşmasıyla kıyasla, Yeni Antlaşma “daha iyi vaatlere dayalı olarak” yürürlüğe alındı (8:6). Ama bu “daha iyi vaatler,” İbrahim’e verilen vaadin özü olan “önümüzdeki umut” ve “perdenin arkasına giren umuttan” farklı değildir. Yeni Antlaşma’nın vaatleri, Yasa antlaşmasından önce İbrahim’e verilen vaatlerin tekrarı ve daha geniş açıklanmasıdır. İsa’nın kanı, İbrahim’e verilen vaatlerin bereketlerinin gerçekleşmesine yol açtı.
İbraniler 1:14 ayetinde, “kurtuluşu miras almak üzere olanlar” ifadesi bulunuyor. Bu ayetin bahsettiği kurtuluş (ayrıca bkz. 2:3; 2:10; 5:9; 6:9), İbrahim’e verilen vaatlerin ve Yeni Antlaşma’nın vaatlerinin sunduğu mirasın aynısıdır. Titus’a yazdığı mektupta Pavlus, Yalan söylemez olan Tanrı, ebedi hayatı ebedi zamanlardan önce vadetti. yazdı (Titus 1:2). İbrahim’e verilen ve Yeni Antlaşma’da daha ayrıntılı bir açıklamayla tekrar edilen vaatler, Tanrı’nın zamanın başlangıcından önceki vaadinin açıklanmasının aşamalarıydı. Bu kurtuluşu sağlamış olan Mesih’e iman edenler ebedi miras vaadine kavuşsunlar diye, Kendisi Yeni Antlaşma’nın Aracısıdır.
16Çünkü nerede bir vasiyetname varsa, vasiyeti hazırlayanın ölümünün beyanı gerekir. 17Vasiyeti hazırlayan kişi sağ iken vasiyet etkin olmadığından, vasiyetnameler ölüler üzerine yürürlüğe girmektedirler. 18Bundan dolayı birinci antlaşma da kan olmadan yürürlüğe alınmadı. 19Çünkü Musa, Yasa’nın belirttiği her buyruk kendisi tarafından bütün halka bildirildikten sonra, su, kızıl yapağı ve zufaotuyla beraber danalarla tekelerin kanını alarak hem kitabın kendisinin hem de bütün halkın üzerine kan serpti. 20“Tanrı’nın size emrettiği antlaşmanın kanı budur.” dedi. 21Ayrıca hem çadıra hem de tapınma hizmetine ait bütün kapların üzerine benzer şekilde kan serpti. 22Yasa’ya göre hemen her şey kanla temiz kılınır ve kan dökülmeden bağışlama olmaz.
Bu ayetlerde, 15. ayette bulunan “ebedi miras” konusunun devamı var. 16. ve 17. ayetlerde kullanılan “vasiyet” kelimesi ve 15. ve 20. ayetlerde bulunan “antlaşma” kelimesi, aynı Grekçe sözcüğün çevrileridir. Grekçe’de bu sözcüğün iki anlamı var (vasiyet, antlaşma). İbraniler yazarı, Tanrı’nın yaptığı Yeni Antlaşma’nın aynı zamanda bir vasiyet olduğunu bu ayetlerde ifade ediyor. 16-17 ayetlerine göre bir vasiyetin yürürlüğe alınmasının önkoşulu, bu vasiyeti hazırlayan kişinin ölümüdür. Antlaşmayı yapan Kişi Tanrı’dır. Tanrı ölemez. Ebedi Tanrı Oğlu için beden hazırlandı. Ebedi Tanrı Oğlu olan insani İsa Mesih öldü. Yeni Antlaşma, İsa’nın ölümüyle yürürlüğe girdi (bkz. 1. Korintliler 11:25). Çünkü Mesih, bu vasiyet-antlaşmayı hazırlayan Kişiyle birdir. Mesih’in Tanrılığı böylece açıkça ifade ediliyor.
İbraniler yazarı, eski antlaşmanın da bir vasiyet olduğunu 18. ayetin başında kullandığı “Bundan dolayı” bağlantı sözüyle söylemektedir. 18-21 ayetlerine göre eski Yasa antlaşması da kanla yürürlüğe girdi (bkz. Mısır’dan Çıkış 24:8). Fakat Musa tarafından serpilen kan, sadece hayvan kanıydı. Bu kurban hayvanının kanı, vasiyet-antlaşmayı yapan Kişi’nin ölümünü sadece resmediyordu. Yasa’nın sunduğu bereketler de vardı (bkz. Levililer 26:3-13; Yasa’nın Tekrarı 28:1-14). Bu bereketlerin gerçekleşmeleri, bu vasiyet-antlaşmayı yapan Kişi’nin ölümüne bağlı kaldı.
Bu bölümde üç farklı konunun birleşimi var: vasiyet, antlaşma ve bağışlama. Bu üç kavram arasındaki bağlantı nedir? Ayet 22, vasiyet ve antlaşma konularını temizleme ve bağışlama konularına bağlıyor. Yasa antlaşmasının başlayışında serpilen kan, aynı zamanda ritüel temizlik ve bağışlama sağladı. Yasa antlaşması yürürlüğe girdiği zaman Tanrı, bu şekilde halkına ders verdi: antlaşmanın bereketlerine kavuşmaları için, günahlarının bağışlanması gerekir. Fakat bu bölümün 12-14 ayetlerinde okuduğumuz gibi, ancak Mesih’in kanı bir kişinin vicdanını ölü işlerden temizleyebilir. Hayvanların kanı insanın günahını ortadan kaldıramaz. Bir insan ancak, vasiyet-antlaşmayı yapan Kişinin kanıyla temizlenmekle antlaşmanın sunduğu bereketlere layık sayılır. Yedinci bölümde okuduğumuz gibi, Musa’ya verilen Yasa, ne böyle bir kâhine ne de böyle bir sunuya imkân vermedi.
23Böylece göklerdeki şeylerin örneklerinin bunlarla, fakat göksel şeylerin kendilerinin bunlardan daha iyi kurbanlarla temiz kılınmalarına gerek vardı. 24Çünkü Mesih, asıllarının sureti olan elle yapılmış kutsal yerlere girmedi. Aksine, şimdi bizim uğrumuza Tanrı’nın huzurunda bulunmak için cennetin ta kendisine girdi. 25Başkâhin, her sene kendisinin olmayan kanla En Kutsal Yer’e girer. Mesih’in cennete girmesi, kendisini bu şekilde çok kez sunmak üzere değildi. 26Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri çok kez acı çekmesi gerekirdi. Ancak şimdi, çağların sonunda kurban oluşuyla günahı ortadan kaldırmak için, tek bir defa ortaya çıkmıştır. 27İnsanlar için, bir kez ölmenin ve bundan sonra da yargılanmanın belirlenmiş olduğu gibi, 28Mesih de birçok kişinin günahlarını yüklenmek için tek bir kez sunulduktan sonra, kurtuluş için O’nu özlemle bekleyenlere, günahsız olarak ikinci kez görünecek.
Bu ayetlerde Mesih’in işiyle ilgili üç önemli söz var:
(1) Mesih’in girdiği kutsal yer göktedir, Tanrı’nın huzurudur [ayetler 23-24].
(2) Mesih, günahları ortadan kaldırmak için tek bir kez Kendisini kurban olarak sundu [ayetler 25-26].
(3) Mesih, Kendisini özlemle bekleyenleri yargıdan kurtarmak için dönecek [ayetler 27-28].
Son iki ayette bir paralellik var:
İnsanların bir kez ölmeleri belirlenmiştir.
İnsanların günahlarını ortadan kaldırmak için Mesih bir kez sunuldu.
İnsanların yargılanmaları belirlenmiştir.
Kendisini özlemle bekleyen insanları yargıdan kurtarmak için Mesih tekrar gelecek.
“Mesih…kurtuluş için O’nu özlemle bekleyenlere, günahsız olarak ikinci kez görünecek.” sözüyle yazar, okurlarını Mesih’le ilgili Müjde'den ayrılmamalarına tekrar çağırıyor.